Scroll Top
Ataşehir, 8215/2. Sk. no:1/A, 35000 Çiğli/İzmir

Çocuk Terapisi

ÇOCUK TERAPİSİ

Çocuk Terapisi Nedir?

Çocuk Terapisi, ebeveynlerin ya da bakım verenlerin çocukla ilgili yolunda gitmediğini düşündükleri süreçleri sağaltmak amacıyla başvurdukları bir terapi sürecidir.

Çocuk Terapisi’ nde Bakış Açısı Nedir?

Çocuklar dünyaya gelmeden önce anne babasının zihnine doğar.

Bir çocuk sahibi olmayı düşünmek, kendini anne ya da baba olmuşken hayal edebilmek anne babalık yaklaşımları ile ilgili kişilerin kendilerini yönlendirmeye başlaması demektir. Çocuk, bu şekilde çoktan organize ve dizayn edilmiş bir dünyaya gelmektedir.

Bebek gözünü dünyaya açar açmaz duygusal, fiziksel ve bilişsel gelişim aşamalarının başında bulunur. Adım adım ilerlediği bu yolda ebeveynleri ona eşlik etmektedir. Doğuştan getirdiği mizaç özelliklerinin yanı sıra büyürken ki bu eşlik, çocuğun her alandaki gelişiminin çevresel faktörlerini oluşturmaktadır. Yaşı büyüdükçe akrabalar, akranlar ya da öğretmenler çevresel faktörleri genişletmektedir.

Çocuk Terapisi’ nde uzman, çocuğun doğumdan itibaren hem mizaç özelliklerini hem çevresini araştırmayla başlamaktadır. Terapist burada öncelikle anne babalarla ya da birinci bakım verenlerle temas halindedir. Öykü/anamnez almak genel bir problem tanımı oluşturabilmek adına oldukça değerlidir.

Süreç Nasıl Başlar ve Devam Eder?

            Çocuk Terapisi süreci öncelikle anne baba görüşmesi ile başlamaktadır. Uzmanın aile ile tanışması, başvuru gününe kadar hangi süreçlerden geçtikleri, problem tanımının oluşturulması ve sürecin planlanması başlangıç için oldukça önemlidir. Öyküyü dinlemek, tanışmak zaman ister. Bu nedenle ilk görüşme çocuksuz, sadece anne babanın katılımıyla gerçekleştirilir. Aile ile uzman beraber bir yola çıkmaya karar verdikten sonra çocukla gerçekleştirilecek olan seanslara başlanır.

Çocuk terapisi sürecinde seans sıklığı haftada bir olarak düzenlenmekte, kimi durumlarda çok daha sık seans yapılması da söz konusu olabilmektedir. İhtiyaca göre farklılık gösterse de genel olarak her üç dört seansta bir aile görüşmesi yapılmaktadır. Seans sıklığı, iyileşmenin gerçekleşmesine bağlı olarak azaltılabilmektedir.

Hangi Durumlarda Çocuk Terapisi Süreci Düşünülmelidir?

Çocuklarla aşağıdaki durumlarda çalışmalar gerçekleştirilmektedir:

2 YAŞ SENDROMU

2 yaş civarı çocuklar, yürümeye başlamanın, sesler çıkararak ya da konuşarak kendini ifade etmenin; isteklerini dile getirme, istemediği şeylerden bu yolla kaçma ya da reddetmeyi sağladığını fark ederler. Kısa hayatlarında ilk defa iradenin varlığını hissettikleri bu dönem, aynı zamanda ailelerin de çocuklarını ilk defa birey olarak hissettikleri ‘ön ergenlik’ dedikleri dönemdir. Ailenin her ferdi kendini bir anda çatışmanın içinde buluverir. Anne baba çocuklarına yardımcı olmak adına eski davranış örüntülerini devam ettirir, bağımsızlık alanı yaratamaz, müdahale edici pozisyonundadır, çocuklarının tek başına yapmaya çalıştıkları şeyleri tam ve düzgün yapmak adına kendileri tamamlamak isterler.

Otonom kazanmaya başlayan çocuk ise bağlarını koparmaya çalışıp kendi potansiyelini keşfettiği tam da bu dönemde sınırlandırılmış, ihtiyacı görülmemiş, ebeveynlerinin onu anlamamış olduğu fikriyle sınırlarını koymaya çalışır. İnatlaşan, reddeden, çatışma yaratan bir pozisyonda kalır.

Ebeveynlerine göre bu süreçte çocuğun hem bakıma çok ihtiyacı vardır hem de bunu sonuna kadar reddetmektedir. Bu ikililik arasında ne yapacağını bilemeyen bakım verenler danışmanlık sürecine başvururlar. Böylece her birinin ilişkisi yeniden düzenlenmiş olur hem de birbirlerinin dilinden anlar hale gelirler.

BAĞLANMA PROBLEMLERİ

Bebeklerin doğdukları andan itibaren birincil bakım verenleriyle ilişkisi sonucunda bağlanma pek çok farklı şekilde gerçekleşebilir. Emme, bakma, temas etme ya da ağlama davranışlarını gerçekleştirme şekli ve bakım verenin buna nasıl karşılık verdiği oldukça kritik bir noktadır. Sağlıklı bağlanmanın gerçekleşip gerçekleşmemesi ne sadece annenin ne de bebeğin kontrolündedir. İlişki karşılıklıdır ve kendi dinamiğini oluşturur.

İhtiyaçların anlaşılamadığı, giderilmediği zamanlar söz konusu olduğunda maalesef bağlanma güvenli bir hal almaz. Bebeğin dış dünyaya uyumu gittikçe bozulabilir, kaygılı olma, huzursuzluk, ağlama, sakinleştirilememe gibi durumlara yol açabilir. Bunda bakım veren anneyse onun doğum öncesi, sırası ya da sonrasında içinde bulunduğu duygusal durumlar, bebeğin kolik olarak dünyaya gelmesi ya da birincil bakım veren ve annenin kaybı etkili olabilmektedir. Çocuk terapisi içinde yapılacak çalışmalar çocuğun kendini daha güvende hissetmesini sağlayan bir dünya anlayışı geliştirerek uyumunu artırmakta, bakım vereniyle yapılan çalışmalar ise ilişkilerinin yeniden yapılandırılmasına katkı sağlamaktadır.

TUVALET EĞİTİMİ / KAKA TUTMA / ÇİŞ KAÇIRMA

İrade ve kontrol çocukların 2 yaş civarı farkında oldukları bir durumdur. Hayatlarının büyük keşfinde temel motor becerilerini geliştirirken kaslarının üzerinde de kontrolleri olduğunu fark ederler. Bu farkındalıkla beraber çiş ve kakalarını tutup bırakabilirler. Anne ve babaları ise onların bu hazır oluşluklarının farkında olarak tuvalet eğitimine başlarlar. Fakat ebeveynlerin müdahaleci tutumları karşısında çocuklar otonomlarını kanıtlamak amacıyla tutma ve bırakma reflekslerini onlara karşı kullanmaya başlarlar. Tuvalet eğitimini tamamlamak zorlaşır, çatışmalar ve inatlaşmalar artık. Bu ailelerin hayatlarında temel bir sorun haline gelir.

Bunun dışında; çiş kaçırma, kaka tutma, tuvaletten korkma da kaygılı yapıyı göstermektedir. Ayrıca tuvalet eğitimi halihazırda tamamlamış bir çocuk sonraları çiş ya da kaka kaçırma durumu yaşayabilir. Burada çocuğu etkilemiş olduğu düşünülen yaşam olayı araştırılmalıdır. Her durumda ailenin danışmanlık ve çocuğun terapi alması tuvaletle ilgili sorunların atlatılmasında gerekli süreçlerdir.

AKRAN İLİŞKİLERİNDE YAŞANAN ZORLUKLAR

Aileler her ne kadar hayatın birinci sırasında yer alsa da yaş ilerledikçe ve girilen sosyal ortamlar çoğaldıkça akranların yeri çocukların hayatında genişlemektedir. Bilinen bu gerçeğin bilinmeyen ve öngörülemeyen sonuçları konusunda yaşanan sıkıntılar hem çocukları hem de ailelerini kaotik bir ilişkiler bütününe doğru yönlendirmektedir.

Çocuklar 3 ile 4 yaş civarı sosyalleşmenin ilk adımlarını atarken yaş özelliklerinden de kaynaklanabilen benmerkezci, tek başına olmayı seven, paylaşmayan, ilk deneyimleri olduğu için karşılıklı oyun kurmada zorlanan bir yapıda olabilirler. Bu süreçte çocuğun potansiyeline güvenmek ve problemini kendisinin çözmesine yardımcı olmak oldukça önemlidir. Yaş ilerledikçe okulda ya da parkta grup şeklinde oynama isteği, bir diğerini gruba almak istememe ya da gruba diğerleri tarafından alınmama, akranlarıyla oynarken hırçın olma gibi pek çok sorunla karşılaşmak da olası hale gelmektedir. Bu gibi durumlarda çocuk terapisi sürecini devreye sokmak, çatışmadan uzaklaşmayı ve çözüm odaklı yaklaşmayı desteklemektedir.

KARDEŞ KISKANÇLIĞI

Bir kardeşe sahip olma, çocuklar kaç yaşında olursa olsun adapte olunması gereken bir süreç olarak karşılarına çıkmaktadır. Doğum öncesinde çocuk ailesi tarafından kardeşe sahip olma durumuna alıştırılsa da, kardeşin annesinin karnından çıkıp gözle görünür bir hale gelmesiyle büyük çocukta bazı tepkiler gelişebilir. Bu tepkiler çocuğun kaç yaşında ağabey/abla olduğu, o dönemde bulunduğu yaşın özelliklerini nasıl yaşadığı, kardeş olmadan önceki hayatında neler olduğuna göre oldukça değişkenlik göstermektedir. Bu nedenle kardeş kıskançlığı ile çocuk terapisi sürecine başvurulduğunda yapılacak aile görüşmesi, süreci yönetmek açısından oldukça önemlidir.

Çocuklarda Kardeş Kıskançlığı ile ilgili blog yazısı için tıklayınız.

OKUL FOBİSİ

Çocukların okul öncesi eğitime ya da ilkokula gitmeyi reddetmesi, direnç göstererek ağlaması okul fobisi olarak tanımlanmaktadır. Bu sürece karın ağrısı, halsizlik, mide bulantısı gibi fiziksel semptomların eşlik edebilmesi de mümkündür. Gösterdikleri bu direnç ailelerin kötü bir şey yaptıkları hissi taşımalarına ve kendilerini çaresiz hissetmelerine neden olmaktadır. Her şeyden önce çocuk okula gitmeyi istemeyerek nasıl bir avantaj elde ettiğine, neyin onda tam olarak kaygı yarattığını anlamaya ihtiyaç vardır. Bunun için uzman görüşüyle gerekli durumlarda çeşitli testler de uygulanabilir. Yapılacak müdahale içinde kaygının kaynağını bulmaya çalışmak, duygusal desteği sürdürmek ve anne baba danışmanlığı gerçekleştirilmektedir.

ÖZGÜVEN DÜŞÜKLÜĞÜ

            Çocuk terapisine başvuru nedenleri arasında özgüven düşüklüğü/eksikliği sıkça karşılaşılan bir tanımdır. Fakat aileye, çocukta özgüvenin az olduğunu düşündüren şeyi bulmak, çocuk terapisi süreci için problem tanımını kolaylaştırmaktadır. Çoğu zaman özgüvenle ilgili gibi görünen durumlar otorite figürü ile ilişkilenmede problem yaşama ya da büyüklerle çok rahat iletişim kurarken yaşıtlarıyla ilişkide yaşadığı kişisel güçlükle ilgili utanma duygusu yaşama gibi çok daha başka şeylere işaret edebilmektedir. Bu durumlarda aileler unutmamalıdır ki çocuğun mücadele etmeye çalıştığı kaygının kaynağı çok başka yerlerde olabilmektedir. Terapistleriyle beraber bunları düşünmek, çocuğu tanımak açısından ufuk açıcı olmaktadır.

Çocuklarda Özgüven Eksikliği ile ilgili blog yazısı için tıklayınız.

KAYGI BOZUKLUĞU

Kaygılı olma durumu kimi zaman yeni durumlar (okul değişikliği, anneden ayrılma, topluluk önünde konuşma vb), nesneler – fobiler –  (asansör, böcek vb), kimi zaman da soyut şeyler (film karakterleri, doğaüstü imgeler vb) karşısında ortaya çıkmaktadır. Ebeveynler evde bu tip uyaranlardan çocuklarını korusalar da maalesef ki sosyal ve okul hayatlarında kontrol edemedikleri durumlarda onlar akranları tarafından bu tip durumlara maruz bırakılabilmektedirler. Bu nedenle kaygı, pek çok ortamdan ve durumdan bağımsız bir şekilde ortaya çıkabilmektedir.

Bunların dışında çocuklarda yaşları özelinde çeşitli korkular yaşanması yüksek oranda görülmektedir. Ailelerin bu dönemleri yürüme ya da konuşma gibi gelişimin bir parçası olarak görmeleri, olaylara yaklaşımlarını farklılaştıracaktır. Tabi bu durum, herhangi bir tedbirin alınmasına ya da müdahale edilmemesine neden olmamalıdır. Çünkü süreç içinde azaltılamayan korkular veya kaygılar çocuğun yıpranmasına bu nedenle aileyi de yıpratmasına neden olmaktadır. Alınacak terapi süreci ile beraber hem çocuk kendini bu yönden tanımakta hem de aile çocuklarına nasıl yaklaşacaklarını keşfedebilmektedir.

Çocuklarda Kaygı Bozukluğu ile ilgili blog yazısı için tıklayınız.

DEPRESYON

Genel olarak var olan yaşantıda memnun olunmayan durumlar dolayısıyla mutsuzluk durumu olarak tanımlanan depresyon; büyük çocuklarda yetişkinlere benzer semptomlar göstererek kendini belli etmektedir. Günlük rutinlerin dışına çıkmak istememe, içe kapanma, duygu durum değişikliği, uyku ve yeme alışkanlıkların bozulması gibi pek çok yaşantısal, duygusal ve fiziksel belirtileri vardır.

Daha küçük çocuklarda depresyon; yerinde durmama, dürtüsellik, dikkat dağınıklığı şeklinde de görülebilmektedir. Bilindik semptomların tam tersi belirtiler gösterilmesi ailelerin kafasını karıştırmakta ve çocuklarının asıl ihtiyacı olan yardımı yapmalarını engellemektedir. Çocuğun normal hareketliliğinin ya da durgunluğunun dışına çıkması ve önce ile sonra arasında belirgin farklar olmasına dikkat etmeleri, ebeveynlere verilebilecek tavsiyelerdir.

 TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

Sadece çocuklarda gözlenmeyen, yetişkinlerde de sıklıkla karşılaşabilinen bu durumda maruz kalınan yaşantısal durum karşısında; dikkatte dağılma, uyku ve yeme problemleri, kaygının artması gibi semptomlar görülebilmekte, kişinin çevresiyle uyumu giderek bozulabilmektedir. Düzenli terapiyle rahatsız edici deneyimlerin çalışılması ve bu süreçte neler yapılabileceği ile ilgili bakım verenlere danışmanlık verilmesi hedeflenmektedir.

Travma denildiğinde akla taciz, tecavüz, kayıp, toplumsal olaylar ya da doğa olayları gelse de hangi olayların kişilerde travma yaratabileceği kalıplardan bağımsızdır. TSSB’ den şüphelenilen durumda her zaman çarpıcı yaşantı aranması yardım almayı ve desteği geciktirebilir. Bu nedenle çocuk terapisi sürecinin aile tarafından bir an önce başlatılması önerilmektedir.

YEME PROBLEMLERİ

            Yeme problemleri, yetişkinlerde de oldukça sık karşılaşılan bir konudur. Fakat çocuk özelinde ele alındığında bazı açılardan farklılık göstermektedir. Çocuklarda aşırı yeme durumu söz konusu olduğunda, çocuğun duygusal ihtiyaçlarının neler olduğuna, bunların bakım verenleri tarafından görülüp görülmediğinde, nasıl giderilmeye çalışıldığına bakmak oldukça önemlidir. Bunların dışında özellikle küçük çocuklarda aşırı yemek seçme, bazı yiyecek türlerini yememe (yumuşak, pütürlü olma durumu gibi) ve aşırı tepki verme durumlarında duyusal hassasiyet durumu mutlaka ön planda tutulmalıdır. Çocuk terapisi sürecinde aile görüşmesinde bu durumlar ayrıntılı bir şekilde görüşülmelidir.

SINAV KAYGISI

Sınav kaygısı, çocuklarda var olan performans dalgalanması veya düşüklüğünden bağımsız olarak sınavlara girdiklerinde heyecan, kaygı ya da korku nedenli güçlükler yaşamaları ve performans düşüklükleri göstermeleri olarak tanımlanmaktadır. Yine de çözüm bulma sürecinde tüm ihtimalleri geride bırakmak adına dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü gibi konuların araştırılması adına testler uygulanması önerilmektedir. Ardından çocuk terapisi sürecini başlatmak kişilerin zamanla rahatlamasına yardımcı olmaktadır. Anne ve babaların dikkat etmesi gereken konu ise gençlerin hayatlarında, onlarda ciddi kaygı ve korku uyandıracak sınavların yaklaşmasını beklememeleridir. Sürecin çok daha öncesinde çocukların kaygılı yapılarını fark ediyor olmak bu tarz dönemler yaklaştığında önlem almayı beraberinde getirmektedir.

YAS SÜRECİ

Kayıp ve yas süreci herkeste farklı şekilde, sürede, özellikte görülebilen özel ve hassas bir süreçtir. Yetişkinler için ölüm deneyimi daha somut olsa da özellikle çocuklar için oldukça soyut bir düzlemde kalmaktadır. Bu nedenle yas sürecini iyi yönetebilmek adına öncelikle ölen kişinin çocuğun hayatındaki rolüne bakmak gerekmektedir. Rutini etkileyecek şekilde yaşanan kayıplarda ya da ölümle karşılaşıyor olmanın getirdiği anlam bulma sürecinde çocuğun diğer bakım veren ya da ebeveynlere yönelteceği sorular da farklı olmaktadır. Çocuk terapisi sürecinde aile oldukça kritik bir noktadır. Çünkü tüm duygusal yükü, soruları cevaplamayı, destek olabilmeyi ilk başlarda tek başlarına sağlamaları gerekmektedir. Yas sürecini yönetmek; çocuğa duygusal destek vermek ve çevresindekileri sağlıklı şekilde yönlendirmek demektir.

BOŞANMA PROBLEMLERİ

Boşanma, özelikle çocuklar için somut bir kayıptır ve yas tutmaya benzer bir sürecin yaşanılmasını beraberinde getirebilir. Bunun nedeni ise soyut düşünme becerisi gelişene kadar çocukların soyut olarak duyduğu kavramları zihinlerinde ona en çok benzeyen somut kavramla eşleştirip anlamlandırma çabasıdır. Bu da boşanmada ebeveynlerden birinin evden gitmesini içeren kaybın ölümle eş değer olması sonucunu da beraberinde getirmektedir.

Anne babalar; boşanma kararlarını çocuklarına aktarma, onların tepkileriyle başa çıkma ya da duruma ikna etme gibi konularda sık bir şekilde çocuk terapisi sürecine ihtiyaç duymaktadırlar. Öncelikle ebeveynlerin desteklenmesi, çocuk açısından yaşananların aktarılması, ardından da çocuklarla olan danışmanlık sürecinin yapılması, boşanma ile ilgili problemlerde izlenen en ideal sıradır.

DAVRANIŞ BOZUKLUĞU

Davranış bozuklukları, en hafiften düzeyden en şiddetli ve zarar verici hareketlere kadar giden geniş bir skalaya sahiptir. Bu nedenle aileler ya da eğitimciler tarafından her türlü uyum bozucu durum, davranış bozukluğu olarak adlandırılmakta hem çocuk etiketlenmekte hem de aileler baskı altında kalmaktadır. Bu nedenle öncelikle değiştirilmesi istenen durumların altında yatan nedenler araştırılmalıdır. Varılan sonuç her zaman davranış bozukluğu olmamakta; bireyin görülemeyen ihtiyaçlarının varlığı genel agresyona sebep olabilmekte, olumsuz davranışlar kendini ifade ediş şekline gelebilmektedir. Ayrıca araştırmalar sırasında dürtü kontrolü gibi fizyolojik etkenlerin olup olmadığını dikkate almak; bulunacak çözümleri daha etkili kılmaktadır. Uzmanın yönlendirmesiyle test ve ölçeklerle değerlendirme yapılması önemlidir. Böylece çözülemeyecekmiş gibi görünen problemlerin aslında aşılamayacak dağlar olmadığı anlaşılmakta ve aileler ile çocuklar baskıdan kurtulup rahatlamaktadır.

ÖFKE VE SALDIRGANLIK

            Öfke, en kolay ve hızlı dışarı yansıtabildiğimiz bir duygudur. Bu durum çocuklar için de geçerli olmaktadır. Gerek yaşa bağlı dil gelişimi özelliklerinden gerekse rahatsız eden durumun uyandırdığı duygularını öncelikle kendisinin fark etmede zorlanmasından dolayı öfke ve kimi zaman buna bağlı olarak saldırganlık sıklıkla görülebilmektedir. Çocuk terapisi sürecinde; çocuğun yaşı ve aile görüşmesinde çocuğun hangi durumlarda öfkelendiği, öfkelendiğinde ailenin neler hissettiği ve çocuğun duygusunu nasıl regüle ettikleri değinilmesi gereken konular olmaktadır.

DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU

DEHB; dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik ayaklarından oluşan bir tanı grubudur. Çocuklarda bu üçayaktan her biri farklı baskınlıkta görülebilmektedir. Çoğunlukla medikal tedavilerin uygulandığı bu bozuklukta yapılan değerlendirme ve gözlemler sonucu hangi ayakta problem yaşandığının tespiti; ek çalışmaların yapılmasını mümkün kılmaktadır. Buna uygun olarak yapılacak çalışmalarla hem davranışsal hem de akademik performansın desteklenmesi daha sağlıklı olabilmektedir.

Ayrıca dikkat eksikliği olan çocuklar oldukça fazla yönlendirilmeye, yönerge duymaya ihtiyacı olan çocuklardır. Evde ya da okulda sürekli isimleri söylenir ve uyarılarda bulunulur. Bunun sonunda çocuk kendini yetersiz hissedebilir, olumsuz benlik algısı oluşturabilir. DEHB dışında başka problemler de yaşayabilmeleri mümkündür ve çocuk terapisi ile duygusal destek alınması oldukça önemlidir.

ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ / DİSLEKSİ

Klinik tanımı; bireysel olarak uygulanan standart testlerde, kişinin kronolojik yaşı, ölçülen zekâ düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda; okuma, matematik ve yazılı anlatımın beklenenin önemli ölçüde altında olması durumudur (DSM-IV). Son zamanlarda bu tanıyı alan çocukların artması, toplumdaki farkındalığın artmasıyla paralellik göstermektedir.

ÖÖG, pek çok alt başlığa sahiptir. Bunlar okumada zorlanma; disleksi, matematikte zorlanma; diskalkuli, yazmada zorlanma; disgrafi ile motor becerilerde zorlanma; dispraksidir. Bireylerde bunların hepsinin aynı anda gözlenmesi ya da spesifik zorlanmaların olması mümkündür. Bu nedenle sadece bir alanda zorlanma olması ailelerin ve öğretmenlerin kafalarını karıştırarak çocukların ‘tembel’ veya canı istemiyor olarak etiketlenmesine neden olmaktadır. Ayrıca bunların dışında alınan özel dersler ve akademik destekler sayesinde okuma, yazma veya matematik alanında zorlanma yaşanmasa da sadece görsel ve işitsel algı ile dikkatin (organik zorlanmaların olmaması durumu koşulunda) eğitimle desteklenmesi gereken durumlarla sıkça karşılaşılmaktadır.

Özel Öğrenme Güçlüğü tanısı, klinik olarak çocuklar ilkokula başladıklarında konulabilmektedir. Bunun nedeni bireysel olarak uygulanan ve Türkiye’ de geçerliliği olan zeka testleri ile çeşitli gözlem araçlarının, bireylerin okula gitmeye başladığı 6 yaş itibariyle uygulanabilmesine dayanmaktadır. İstisna olarak oldukça değerli ve ayrıntılı bilgiler veren Bilişsel Değerlendirme Sistemi olan CAS Bataryası, 5 yaş itibariyle uygulanabilmesi açısından diğerlerinden ayrılmaktadır. Gerek Türkiye’ de gerekse yurtdışında yapılan araştırmalar göstermiştir ki okul öncesinde öğrenme güçlüklerinin fark edilmesi mümkündür. Erken yaşlardan itibaren koruyucu önlemler alınarak (zorlanılan yetenek alanlarına ait özel eğitim programları oluşturulması) çocukların okul hayatlarında yaşayabilecekleri olası güçlükler minimuma indirilebilmektedir.

Çocuk terapisi ile ilgili blog yazılarını okumak için tıklayın.